Marmara Bölgesi’nin Trakya kesiminde yer alan Tekirdağ, doğusunda İstanbul, kuzeyinde Kırklareli, kuzeydoğusunda Karadeniz,doğusunda İstanbul, güneyinde Marmara Denizi, güneybatısında Çanakkale, batısında da Edirne ile çevrilidir. Tekirdağ Türkiye’nin kuzeybatısında, Marmara Denizi’nin kuzeyinde tamamı Trakya topraklarında yer alan üç ilden biri, ayrıca iki denize kıyısı olan altı ilden biridir. Balkan yarımadasının güneydoğu kesiminde yer alan Trakya bölgesinde farklı morfolojik üniteler vardır. Bunların başlıcaları farklı yükseltiler gösteren dağ ve tepeler ile, daha az yükseltide yer alan platolar ve farklı büyüklükteki ovalardır. Tekirdağ bölgesinde bu morfolojik ünitelerden dağlık olanları kuzeydeki Istranca (Yıldız) dağlık kütlesi ile güneydeki Ganos (Işık) ve Koru dağlarıdır. Bu iki dağlık arazi arasında, Ergene Irmağının kolları ile yarılmış, hafif , orta ve bazen dik eğimli peneplen arazileri ile güney ve yer yer orta kısımlarda yer alan yüksek tepelik ve eğimli yamaç araziler bulunmaktadır.
Trakya’nın güney kesiminde yer alan il toprakları geniş dalgalı düzlüklerden oluşmaktadır. Kuzeyde Ergene Havzasından, güneyde Marmara Denizi kıyısına kadar uzanan bu düzlükler hafif tepelerle engebelenmiştir. İl topraklarının kuzey kesimini Istranca (Yıldız) Dağlarının güney uzantıları, güney kesimini de Ganos (Işıklar) Dağı, güneybatı kesimini Koru Dağı (676 m.) engebelendirmektedir. Tekirdağ’ın en yüksek noktası Ganos Dağı’nın Uçakbaşı Tepesi’dir (924 m.). İlin doğu kesimi daha az yüksektir. Hafif dalgalı düzlükler üzerinde bazı tepeler bulunur. İç kesimlerde ise, akarsuların geniş tabanlı vadilerini kaplayan geniş ovalar yer alır. Bunların en önemlileri Çerkezköy’den başlayarak bati yönünde, Ergene yatağı boyunca giderek genişleyen Ergene Ovası ile Ergene Nehri’ne akan Hayrabolu ve Çene (Beşiktepe) derelerinin alüvyon yatakları boyunca uzanan Hayrabolu ve Çene Ovalarıdır. Marmara kıyıları boyunca uzanan dar ve küçük kıyı ovaları, akarsuların getirmiş olduğu alüvyonların birikmesi sonucu oluşmuştur. Bu ovaların başlıcaları; Sultanköy-Marmara Ereglisi arasında Kinik Ovası, Marmara Ereglisi - Yeniçiftlik arasında Kumluca Ovası , Yeniçiftlik - Karaevli arasında Serefli (Basalan) Ovası, Karaevli - Köseilyas arasında Degirmenaltı Ovası, Barbaros -Kumbağ arasında Naip Ovaları ile Tekir Dağları’nın güney eteklerinde Hasköy’den Kızılcaterzi’ye kadar uzanan Şarköy kıyı Ovası’dır.
Tekirdağ’ın Karadeniz’e bakan ve Çamlıkoy olarak anılan Kastros (kasatıra) Koyu kıyıları, Kırklareli ve İstanbul’u birbirinden ayırır. Marmara Ereğlisi ile Mürefte arasında geniş bir girinti oluşturan Marmara Denizi kıyıları düz ve engebesizdir.
Tekirdağ’ın jeolojik yapısı ise oldukça gençtir. I. zamanda il alanı denizlerle kaplı iken, aşınmalar nedeniyle denizlerin dibinde karasal kökenli tortular oluşmuştur. II. zamanda Alp kıvrımlarının etkisiyle Kuzey Anadolu Dağları ile birlikte Tekir Dağları oluşmuştur. Daha önceden oluşmuş olan eski temel ve tortul tabakalar da yer yer kırılmış, kıvrılmıştır. III. Zamanın sonunda neojende, Tekir Dağı yeniden alçalmış ve düzleşmiştir. Bu dönemde Ganos ve Koru dağının kuzeyinde uzanan platoda gre ve marnlar birikmiştir. Tekirdağ bugünkü görüntüsünü IV. zamanda almıştır. Anadolu ve Trakya yükselirken, Ege Marmara ve Karadeniz havzaları alçalmıştır. Topraklar genel olarak kil içeren ve çimentolaşmış grelerden oluşmuştur.
İlde Akarsuların oluşturduğu vadiler ise; Hayrabolu Vadisi, Kurtderesi Vadisi, Çengelköprü Vadisi, Çurçura Vadisi ve Çorlu Vadisi’dir.
İl topraklarından kaynaklanan suların birleşmesi ile oluşan Akarsular Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi’ne dökülür. Istranca Dağlarının güneydoğu uzantıları akarsu kaynağı açısından oldukça zengin olup, bu yöreden kaynaklanan Bahçeköy Deresi gibi küçük bazı akarsular Karadeniz’e, Istranca Deresi Terkos (Durusu) Gölü’ne, Ergene Irmağı’nın suları ise il sınırları dışında Meriç Irmağı ile birleşerek Ege Denizi’ne dökülür. Ergene Irmağı aynı zamanda kuzeybatıda doğal sınırı oluşturmaktadır. Ergene Irmağı, Istranca Dağları’nın doğusunda, Karatepe’den doğar. Kuzeydoğu-güneybatı yönünde akarak, Saray ve Çorlu ilçeleri topraklarını sular. Ergene Irmağına Muratlı ilçe merkezinin kuzeyinde, güneyden Çorlu Deresi’ni alarak güney-kuzey doğrultusunda akmaya baslar ve Kırklareli topraklarına girer. Daha sonra Edirne’nin İpsala’ya bağlı Sarıcaali Köyü yakınında, Hancagız yöresinde Meriç Irmağı’na katılır.
İl sınırları içerisinden kaynaklanarak Ergene Irmağı’na katılan başlıca kollar Çorlu Suyu, Paşaköy ve Hayrabolu dereleridir. Hayrabolu Deresi Ergene Irmağı’nın en önemli kollarından biridir. Kuzey-güney yönünde akan dere, Hayrabolu ilçe merkezinden geçer ve kuzeyde Ergene Irmağı’na karışır. İlin güney kesiminden kaynaklanan bazı küçük akarsular da Marmara Denizi’ne dökülür. Araplı Deresi, Değirmendere ve Kocadere bunların başlıcalarıdır. İlin güneybatısından kaynaklanan Kavak Deresi il sınırları dışında Saros Körfezi’ne dökülür. Tekirdağ’da doğal göl bulunmamaktadır. Yüzölçümü 6.333 km2 olan Tekirdağ’ın 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 623.591’dir.
Tekirdağ’da Trakya’ya özgü bir iklim hüküm sürmektedir. Kıyılarda yumuşak, iç kesimlerde ise Karasal iklim özellikleri görülür. Yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer.
İlin bitki örtüsü genellikle Step görünümündedir. Istranca Dağları’nda meşe ve kayın, Koru Dağı’nda meşe ve kızılçam, Ganos Dağında da meşe, gürgen ve ıhlamur ağaçlarından oluşan ormanlar bulunmaktadır. Ormanları büyük ölçüde tahrip edilmiştir.
İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, turizm, ticaret ve sanayie dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; arpa, buğday, ayçiçeği, yulaf, mısır, şeker pancarı, baklagiller, fasulye, patates, soğan, kiraz, ceviz, armut, elma ve eriktir. Bunların dışında çeltik, susam, kavun ve karpuz ekilmekte, bağcılık ve bahçecilik yapılmaktadır. Hayvancılıkta ise büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmaktadır. Çok sayıda koyun yetiştirilmektedir. Süt ürünlerini işleyen çok sayıda mandıra vardır. Bu mandıralarda önemli miktarda beyaz peynir, kaşar peyniri ve yoğurt üretilir. Arıcılık, balıkçılık ve ormancılık da ilin ekonomisinde önem taşımaktadır.
Tekirdağ, geçmişten günümüze kadar önemli bir tarım, ticaret ve turizm merkezi olmuştur. Özellikle 1980’li yıllardan sonra ilde artan sanayileşme hareketi 1990’lı yıllarla birlikte hız kazanmıştır. Büyük bir pazar potansiyeli olan İstanbul’a yakın olması ve İstanbul-Çanakkale-İzmir hattı üzerinde olması Tekirdağ’ın ekonomik önemini gün geçtikçe arttırmaktadır. Ayrıca il,sahip olduğu doğal kaynaklar yanında tarihi ve kültürel varlıkları ile ekonomik anlamda önemli bir turizm merkezidir. İlde sanayi kuruluşu olarak şeker ve bitkisel yağ fabrikaları bulunmaktadır.
İl topraklarında kömür madeni bulunmaktadır. Kömür Malkara ve Saray ilçesi ve köylerinde açılan ocaklardan elde edilmektedir. Kömür ocaklarının yanında Tekirdağ’da taş ocağı sektörü de bulunmaktadır. Taşocakları daha çok Çorlu ve Saray ilçelerinde faaliyet göstermektedir.
Tekirdağ’ın Karadeniz ve Marmara Denizi kıyıları yaz turizmi açısından önemli olup, il ekonomisine katkısı bulunmaktadır. Marmara Denizi kıyısındaki Marmara Ereğlisi, tekirdağ, Kumbağ, Mürefte ve Şarköy’de turistik konaklama tesisleri bulunmaktadır.
Tekirdağ’ın Bazı kaynaklarda Sisamlılar tarafından kurulduğu belirtilmektedir. Eski ismi Bizanthe olan Tekirdağ’ın Antik Çağdaki ismi Rhaidestos, Roma Çağında Rhadestus, Orta Çağda Rodosto idi. XIV.yüzyılda kenti ele geçiren Osmanlılar bu ismi Rodosçuk olarak değiştirmişlerdir. XVIII. Yüzyıldan sonra kente, kuzeybatısında bulunan Tekfur (Ganos) Dağı’ndan ötürü Tekfurdağı adı verilmiş, Cumhuriyetin ilk yıllarında da Tekirdağ olarak değiştirilmiştir.
Trakya’da Tarih öncesi dönemlere ait arkeolojik araştırmalar, 1970’li yıllardan sonra İstanbul Üniversitesi Prehistorya Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden Prof.Dr.Mehmet Özdoğan başkanlığında başlamış, 1990’dan sonra yine M.Özdoğan başkanlığındaki ekip ve Tekirdağ Müzesi, Trakya’da Tarih öncesi dönemlere ait kazı ve araştırmalarını sürdürmüşlerdir. Yapılan bu araştırmalar sonucunda Tekirdağ’da ilk yerleşimin MÖ.3000’lerde olduğu anlaşılmıştır.
Trakya’da Paleolitik Çağa ait yerleşme yeri olarak İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası ve Trakya’nın Karadeniz kıyısında açık yerleşme yeri olarak Ağaçlı bölgesi bilinmektedir. Tekirdağ Müzesi Müdürlüğü’nün son yaptığı araştırmalarda Saray ilçesinde Ergene ve Galata derelerinin oluşturduğu Güneşkaya ve Güngörmez vadilerinde mağaralar tespit edilmiştir. Bu mağaraların üst kesiminde MÖ.5000-3000 yıllarına tarihlenen çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Tekirdağ sahil şeridinde yapılan kazı ve araştırmalarda Neolitik (MÖ.8000–5000), Kalkolitik (MÖ.5000-3000) ve İlk Tunç Çağına ait yerleşmeler bulunmuştur.
İlk Tunç çağında, Trakya’da Marmara Denizi sahil kesimi boyunca yerleşmelerin uzandığı, son yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. İstanbul ile Gelibolu Yarımadası arasında İlk Tunç Çağı’nın başlangıcında oldukça yoğun yerleşmeler vardır. Gelibolu Yarımadası’nda bu yerleşmeler daha da yoğundur. Troya’nın birinci katıyla çağdaş olan bu yerleşmeler MÖ.3000-2700 yılları arasına tarihlendirilmiştir. Tekirdağ Müzesi’nin İstanbul Üniversitesi Prehistorya Ana Bilim Dalı ile ortaklaşa olarak yaptığı Menekşe Çatağı kazılarında bu dönem kalıntılarına oldukça yoğun olarak rastlanmıştır.
Tekirdağ yöresi, MÖ.1200’lerde Trakların yurdu idi. Tarihi kaynaklar MÖ.4000 ve 2000 yıllarında Trak akınlarından ve göçlerinden ve Traklar’dan ayrı kabileler ve şehir krallıkları olarak yaşamış, hiçbir zaman bir birlik oluşturamamış toplumlar olarak bahsetmektedirler.
Homeros’un İlyada adlı destanında; Traklar için at besleyen, at yetiştiren gibi sıfatlar kullanmaktadır. Trak kralı Rhesos’un atları için: “Görmedim onun atları gibi güzel, iri atlar, giderler yel gibi, kardan beyazdırlar” diye söz etmektedir. Ksenephon ise “Anabasis” (onbinlerin dönüşü) adlı eserinde bir Trak kenti olan Perinthos (Marmara Ereğlisi) halkının orduya yetişmiş atlar verdiğini yazmaktadır. Tanrılar arasında en çok Dionyzos (Doğa Tanrısı), Artemis (Bolluk ve bereketi Tanrısı), Hermes’e (Doğa ve Bereket Tanrısı.) saygı gösterirler.
Trakya’da yoğun olarak görülen irili ufaklı yığma tepelerin hepsi “Tümülüs” denilen mezar tepeleridir. Trakya’da en erken tümülüs MÖ.1300 yılına tarihlenen Kırklareli’de bulunan Taşlıbayır Tümülüsüdür. Ayrıca Kırklareli ve Edirne civarında Dolmen adı verilen büyük iri taşların yan yana getirilerek ve sonra üzeri tekrar iri bir taşlarla örtülerek yapılan anıtsal mezar tipleri vardır. Bu mezar tiplerinin ilk örnekleri Traklara aittir. Dolmen tipi mezarlar daha sonra bırakılmakla beraber, Tümülüs geleneği Roma döneminin sonuna kadar (MS.395) devam etmiştir.
MÖ.VI.yüzyılda Perslerin egemenliği altına giren yörede Odrysler MÖ.V. yüzyılda bir devlet kurmuştur. Pers Kralı Dareus MÖ.514-513 yıllarında Tuna’nın kuzeyine kadar ilerlemiştir. Bu sırada Istranca’ların batısında büyük su kaynaklarının bulunduğu alanda ordusu kamp kurmuştur. MÖ.476’da yılında Persler Kimon tarafından yenilgiye uğratılarak Trakya’dan çekilmişlerdir. MÖ.IV.yüzyıl başlarında yöreyi ele geçiren Büyük İskender, Odrys Devleti’ni Makedonya Krallığı’na bağlamıştır. Büyük İskender Perinthos’da darphane kurarak kendi adına para bastırmıştır. Daha sonra Galat akınlarına uğrayan yöre, İskender’in ölümünden sonra Seleukosların hakimiyetine girmiştir. MÖ.168’de Roma egemenliğine girmiştir. Bu dönemde Romalılar, Trakları Romalılaştırmak için emekli asker ve subaylarını yerleştirdikleri bir çok kent kurmuşlardır. Bu kentlerden bir tanesi Malkara’nın Kermeyan Köyü’nün kenarında yer alan Apri ya da Apros’tur.
MÖ.VIII. yüzyıl ile VI.yüzyıl arasında Ege adaları ile Marmara Denizi kıyıları ve Karadeniz kıyıları arasında büyük bir deniz ticareti başlamış, Sisam, Samos ve Magaralılar Marmara ve Karadeniz kıyılarında ticarete dönük koloni kentleri kurmuşlardır. Bu kentlerden en önemlileri Perinthos (Marmara Ereğlisi), Heraion (Karaevli), Bysante (Barbaros), Ganos (Gaziköy)’ dur.
MS.395 – 1354 Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra yöre Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu’nun toprakları içerisinde kalmıştır. MS.IV.yüzyılda Gotların, Bizans döneminde de Avarlar ile Slavların istilalarına uğramıştır. VII.yüzyılda Araplar, VIII.yüzyılda Bulgarlar, XII.yüzyılda Peçenekler tarafından yağmalanmıştır. XI.yüzyılda Bizans’ın Trakya Theması sınırları içerisinde yer alan, Marmara Denizi kıyısındaki bazı yerleşmeler Konstantinopolis’i (İstanbul) ele geçiren Latinler tarafından XIII.yüzyılda Venediklilere bırakılmış, Osmanlılar tarafından 1357 de ele geçirildi ise de, yeniden Bizanslıların egemenliğine girmiştir. 1361 yılında kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı döneminde yöreye Türkmen aşiretleri yerleştirilmiştir. XVI.yüzyılda Suhte ayaklanması yöreyi büyük ölçüde etkilemiştir. 1828 ve 1878 yıllarında iki kez Ruslar tarafından işgal edilen yörenin büyük bölümü, XIX.yüzyıl sonlarında Edirne vilayetine bağlı Tekfurdağı sancağının sınırları içerisinde idi. Şarköy ve çevresi ise aynı vilayetin Gelibolu sancağına bağlıydı.
Balkan Savaşları sırasında 1912’den 1913’e değin Bulgarların işgalinde kalan yörenin doğusundaki Muratlı, Çorlu ve Çerkesköy istasyonları Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra Kasım 1918’de Fransızların denetimi altına girmiş bir süre sonra da Yunanlıların denetimine bırakılmıştır. 20 temmuz 1920’de Yunanlılar tarafından işgale edilmiş, işgal dönemi boyunca Trakya-Paşaeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne bağlı silahlı çeteler Yunan birlikleri ile çatışmışlardır. Mudanya Mütarekesi (11 Ekim 1922) imzalanmasından sonra 15 Ekim 1922’de yöre boşaltılmış, Çorlu ve Saray İtalyanların, Tekirdağ ve Şarköy İngilizlerin denetimi altına girmiştir. 17 Kasım 1922’de bu işgallerden kurtulmuştur.